|
Aspirin`in Öyküsü |
|
|
Aspirin, keşfedildiği günden bu yana tıp dünyasında şaşkınlık yaratıyor. Her
geçen gün yeni bir hastalığa iyi geldiği belirlenen 108 yıllık Aspirin’in gerçek
öyküsü daha eski: Aspirin, tam 3 bin 500 yıl önceye kadar gidiyor. Tıp
tarihçileri 1897 yılını Aspirin’in doğum yılı olarak gösteriyor ancak, insanlık
tarihinin en iyi bilinen ilacının coşkulu öyküsü 3 bin 500 yıl önce başladı.
Yazılı kayıtlara göre M.Ö. 2’nci yüzyılda romatizma ve sırt ağrısı için
kurutulmuş mersin ağacı yapraklarından enfüzyon yapılması tavsiye ediliyordu.
Bin yıl sonra tıbbın babası Hipokrat ateş ve ağrı için reçetesine söğüt ağacı
kabuğundan ekstre edilen suyu yazdı. Bu, suda bulunan ve ağrıyı hafifleten madde
salisilik asitti. Orta çağda doktorlar Hipokrat’ın bu tedavisini unuttu ancak
halk söğüdü seviyordu. Bitkilere meraklı otacı kadınlar, söğütlerin kabuklarını
toplar, kaynatır, ağrı ve ateşten şikayeti olanlara verirlerdi.
MELON ŞAPKALI KİMYAGER
Suskun dönem, 1763’e kadar sürdü. Bu tarihten sonra söğütten elde edilen
salisilik asit etkin maddeli ilaçlar yazıldı hastalara. Ancak tadı acı, yan
etkileri ağırdı. Ağrılara iyi geliyor ancak kokusu ve yan etkileri daha da hasta
ediyordu.
Bu dertten mustarip biri de Bayer’de çalışan bilim adamı Dr. Felix Hoffmann’in
babasıydı. Romatoid artrit (eklemlerin iç yüzlerini etkileyen iltihabi bir
hastalık) yüzünden salisilik asitli ilaçlar kullanan baba Hoffmann yatalak
olmuştu. Dr. Hoffmann, tıp tarihinin en büyük buluşunu, babasının acılarını
dindirmek için yaptı; salisilik asiti, asetilsalisilik asite (ASA) çevirdi.
Bayer, iki yıl sonra 20’nci yüzyılın evrensel iksiri olarak adlandırılacak
Aspirin’i üretmeye başladı. Aspirin yoksulların satın alacağı kadar ucuz ve
kolay bulunan bir ilaç oldu. İnsanları grip salgınlarından korudu. Ağrı kesici
deyince akla Aspirin geldi.
Harika ilaç, 1971’e kadar bir sır olarak kaldı. Aspirin’i herkes biliyor ama
kimse anlamıyordu; vücuda etkisi hiç bilinmiyordu. Aspirin’in ağrıyı nasıl
etkilediğini Prof. John R. Vane buldu. Bu Vane’e Nobel Ödülü ile Sir unvanı
kazandırdı.
Tıp bilimi doğal iyileşme sürecini desteklemek ve hastanın ağrısını gidermek
için tedavi uygulamaktan oluşmaktaydı. Ateşi düşürmek, iltihabı iyileştirmek ve
ağrıyı azaltmak ya da ortadan kaldırmak için prostaglandinlerin üretimini
önlemek gerekiyordu.
Aspirin’in yaptığı tam da buydu işte. Bu bulgu, Aspirin üzerine yapılan
araştırmaları tetikledi. Bugün yılda 500 Aspirin araştırması yayınlanıyor.
Araştırmalar ağrıya ve soğuk algınlığına iyi geldiği bilinen ilacın her geçen
gün başka bir etkisini ortaya çıkarıyor.
ASPİRİN’İN YOL HARİTASI ÇİZİLDİ
İngiliz bilimadamı Dr. Derek Gilroy da 24 yıl sonra Aspirin’in başka bir etki
mekanizmasını ortaya koydu. Bayer’in düzenlediği ‘Uluslararası Aspirin Ödülü’nü
bu yıl alan İngiliz bilim insanı Dr. Gilroy, ilacın etkin maddesi asetilasilik
asidin (ASA), enflamasyonu (ateş, ağrı, şişlik ve kızarıklık) nasıl
engellediğini açıklayarak aldı. Gilroy, Aspirin’in nitrik oksidin (NO) üretimini
uyararak enflamasyonları engellediğini buldu. Böylece 108 yaşındaki ASA’nın
bugüne dek çok iyi bilinmeyen biyolojik etkisini açıklayan Gilroy’un
bulgularının, ASA’nın diğer endikasyonlarının bulunmasına hız kazandıracağı
bekleniyor. Bilim çevreleri, buluşu 108 yıl sonra ASA’nın çok sayıdaki biyolojik
aktivitelerinin sadece bazılarının incelenmiş olduğunu gösterdiğini belirtiyor
ve Aspirin’in yol haritasının çizildiğini söylüyor.
Mucizevi küçük beyaz ilaç
Halk arasında ‘Her derde deva’ olarak bilinen Aspirin etkileri:
- Aspirin’in etkin maddesi ASA, soğuk algınlığı ağrılarını hafifletiyor, ateşi
düşürüyor.
- Yüksek risk altındaki erkek ve kadınlarda kalp-damar hastalıklarından
korunması için günde 75-120 mg ASA kullanmaları öneriliyor. ABD’de 10 yaşından
büyük çocuklara koruma amaçlı günde 75 mg Aspirin veriliyor.
- Kadınların yüzde 80’inden fazlasında görülen, tekrarlayan gerilim tipi baş
ağrılarını ASA’nın hızlı ve emniyetli bir şekilde hafifletiyor.
- Baş, diş, mafsal ağrıları, iltihaplanma, enfarktüs gibi birçok hastalığa karşı
kullanılan ‘süper hap’ın her gün düşük dozda alındığında kanı sulandırarak,
pıhtılaşmayı önlediği ve bu nedenle kalp krizi riskini azalttığı kesinlik
biliniyor.
- Beyin kanaması geçiren kişilerin iki hafta boyunca Aspirin almalarının da
fayda sağladığı açıklandı.
- Yapılan araştırmalarda Aspirin’in bağırsak kanseri, hatta akciğer kanseri
tehlikesini de büyük ölçüde azalttığı ortaya çıktı.
Tüm bunlara rağmen bilimadamları, doktor kontrolü dışında sürekli ve fazla
miktarda Aspirin alınmaması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Doktorlar, fazla
miktarda ve uzun süre alınan Aspirin’in, bazı kişilerde mide ve bağırsak
kanamasına yol açabileceğini, gençlerde beyin ve karaciğerde tahribata sebep
olabileceğini dile getirerek, alerjik yan etkilerinin ortaya çıkabileceğini
söylüyorlar.
Aspirin’in koruyucu dozu tartışması
Aspirin’i nasıl almalıyız, her gün mü, yoksa gün aşırı mı? Ya miktarı ne kadar
olmalı? Bugünlerde iki günde bir alınan ‘81 miligramlık’ Aspirin’in kalp ve
damar hastalıklarından korunmanın en iyi yolu olduğu konuşuluyor. Ancak
doktorlar gün aşırı kullanıma sıcak bakmıyor.
Prof. Dr. Aytekin Oğuz (Metabolik Sendrom Derneği):Aspirin’in her gün alınması
daha doğru. Çünkü kişinin aldığını zannedip içmeyi atlaması söz konusu olabilir.
Akıl karıştırır. Bu yüzden her gün 70-100 miligram Aspirin alınmasını
öneriyoruz. İçilen aspirinin çeşidi önemli değil. Önemli olan içindeki ASA.
Aspirinle ilgili yapılan çeşitli çalışmalar düşük dozlarının da (70 miligram)
kalp ve damar hastalıklarından koruduğunu ortaya koyuyor. Yani sadece yüksek
dozları değil, düşük dozları da işe arıyor. Aspirin’in trombositler üzerinde
kanın pıhtılaşmasını önleyen etkisi 24 saat sürüyor.
Prof. Dr. Çetin Erol (Ankara Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı
Başkanı):Evet her gün 75-150 miligaram arasında herhangi bir Aspirin’i
içmelerini öneriyoruz. Ama herkese değil. 40 yaşını geçmiş ve en az 1-2 riski
bulunanlara. Yani sigara içen, hipertansiyon, şeker ya da başka bir kalp ve
damar hastalığı riskini artıran hastalığı bulunanlar alabilir. Sağlıklı
insanlara önermiyoruz. Başta kanama gibi bazı olumsuz etkileri olabiliyor.
|
|
|
Tarih: 23.11.2005 Saat: 21:29 Gönderen: ErsaT |
|
|
|
|
| |
Haber Puanlama |
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|